YERLİ MALIN GURURU


Çocukluğumuzda en heyecan verici gün, Yerli Malı Haftasının başlamasıydı. Bu heyecan günler öncesinden başlardı. Çünkü Yerli Malı haftası, okulca yaşadığımız bir toydu. Bu toyda, herkese yer vardı.
Günler öncesinden mendiller, masa örtüleri ütülenirdi. O günlerde kâğıt mendil yoktu. Mendiller ve masa örtüleri pamuktu. Genellikle de Sümerbank etiketi taşırlardı.
Özellikle bağımızda, bahçemizde yetişen ürünler götürülürdü okula. Fındık, ceviz, kış armudu, ninelerin sandıklarından çıkan mis kokulu elmalar, muşmula, kuru hurma, kestane, portakal, mandalina, patlamış mısır... Bin bir özenle yapılan baklavalar, burma tatlıları, börekler, sarmalar, dolmalar, ekmekler, turşular, rengârenk boyanmış yumurtalar... Her bölge kendi ürettikleriyle vardı Yerli Malı Haftasında.
Babam Doğu Karadenizli, annem Denizliliydi. Çocukluğum Karadeniz’in delişmen doğasıyla iç içe geçti. Yaz dinlencelerinde çoğu zaman on beş yirmi günlüğüne Denizli’nin İsabey Kasabasına dedemlere giderdik. Dönüşte nohut, mercimek, yaş üzüm, kavun, olağanüstü lezzette tarhanalarla dönerdik Of’a. Bizim dönüş zamanımızda üzümler kurutulmadığında kuru üzümleri dedem ya da dayım postayla gönderirlerdi. Ben de oturduğumuz kasabada kuru üzümle pekmezin yolunu gözlerdim. Yerli Malı Haftasına yetişmesi için can atardım. Kuru üzüm geldiğinde kardeşlerimle bayram ederdik. Üzümden avuç avuç alıp arkadaşlarımıza ikram edecek olmanın bayramıydı bu.
Yerli Malı Haftasında sıralar birleştirilir. Üzerine örtüler serilir. Herkesin getirdiği yiyecekler özenle yerleştirilir. Bu durumda kimin ne getirdiği fark edilmezdi. Varsılla yoksulun aynı sıraları paylaştığı günlerdi o zamanlar. Yoksul çocuklara yoksullukları hissettirilmezdi. Varsılların caka satması ayıp karşılanırdı. Ortak sofrada bulunmanın mutluluğu parlayan gözlerden anlaşılırdı.
            Öğretmenlerimiz, Yerli Malı Haftası için hazır yiyecekler alınmasına karşı çıkılırdı. Amaç; el emeği, alın teri ürünü olanı önemsemek, değerli saymaktı. Sofralarımızda ithal ürün yoktu. Çünkü bu haftanın kutlanmasındaki amaca aykırıydı bu.
Okulumuzda törenler düzenlenirdi. Şiirler okunur, konuşmalar yapılırdı. Konuşmalarda, Türkiye’nin dünyada kendi kendine yeten az sayıdaki ülkelerden biri olduğu gururla anlatılırdı. Tarımdaki varsıllığımız, sanayideki gelişmelerimiz vurgulanırdı. Bazı bölgelerde yetişen meyveleri, birçok arkadaşımız tatmasa bile bu lezzetlerle gurur duyarlardı. Kurtuluş Savaşını vermiş bir kuşağın torunlarıydık. Çoğumuz savaş, seferberlik, muhacirlik, işgal öykülerini dinleyerek büyüyorduk. Canlı tanıkların çoğu hayattaydı.
Yerli Malı Haftasının en güzel yanlarından biri de paylaşmayı ve ortak iş yapmayı öğretmesiydi. Bu, küçümsenmeyecek insani ve toplumsal bir eğitimdi. Bencilliği yok eden, dayanışmayı öne çıkaran bir hafta.
Yerli Malı Haftasının diğer bir önemli yanı ise kişisel ve toplumsal özgüven yaratmasıydı. “Biz yaparız. Biz üretiriz. Biz başarırız.” düşüncesinin küçük yaşlarda belleklere kazınması güzel ve olumluydu.
Ne yazık ki giderek dışa bağımlı duruma gelen ülkemizde yerli malı üretmek neredeyse suç oldu. İthal mal kullanmamak ayıp karşılanır oldu. Görgüsüz bir varsıllık toplumsal değerlerimizi yok etmek için özel bir çaba içinde.
Reklamlarla küçücük çocuklarının beyinlerine yabancı markalar kazınmakta. Bu yolla emperyalist tekellere boyun eğdirilmek istenmekte genç kuşaklara. Yabancı malların çekiciliği anlatılmakta her gün beyaz camlarda.
Köylülük aşağılanmakta, bazı densizlerce kabalık olarak görülmekte. Tarım arazileri ekilip dikilmemekte.
Özelleştirmeler yoluyla yerli sanayimiz hançerlenmekte. Üretmeyen, ama tüketen bir toplum oluşturulmakta. Toplumun özgüveni paramparça edilmekte küresel sermayenin uydularınca.
Yerli Malı Haftası, son günlerde içeriği çıkarılmış, posası kalmış bir gün olarak usulen kutlanmakta. Güzel ve etkili bir eğitim haftası küresel çıkarların kurbanı oldu. Değerlerimiz bir bir yok olurken toplumumuz ayrıştıkça ayrıştırılmakta. Cumhuriyet’in getirdiği yaşam biçimi ve toplumsal düzen bilinçli ellerce ortadan kaldırılmakta ne yazık ki. Halkın değerlerine sahip çıkma zamanı gelmedi mi daha?
                                                                       Adil Hacıömeroğlu

                                                                       13 Aralık 2013

5 yorum:

  1. Geçmişe götürdün beni de arkadaşım,o sevinçleri şuan ne biz ne de çocuklarımız yaşayabiliyor, robot gibi insanlar olduk. İçten gelen sevinçler paylaşılmaz birisinin ikramını kabul etmek ayıpsanır oldu neredeyse. Av. Uğur Efil

    YanıtlaSil
  2. Sevgili ADİL Hocam bu yazınızla bir taraftan İstanbul Süleymaniye İlkokulu(şimdi yıkılmış)aklıma
    geldi,gözlerim yaşardı.Dayımın Malatya'dan getirdiği
    kaysı,dut kurusu,üzüm kurusu,pestil ve sıncık gözlerimin oönune geldi.
    Şimdi çocuklarımız ve torunlarımız bunlardan habersizler ithal meyvelerle avunuyorlar.

    YanıtlaSil
  3. Japonlar, eğitim hayatına başlayan öğrencilerine, Hirosima ve Nagazaki de olan olayları göstermektedir. Bizler milli duygularimizi öğrenim hayatina yeni başlayan bir genç bireye aşılamak için kullanabileceğimiz, Çanakkale ve yeri mali haftası gibi, milli değerleri bir bir yok ediyoruz, bu değerlerin içini boşaltıyoruz. Adil amca eline sağlık çok güzel bir yazı

    YanıtlaSil
  4. Yazınızı beğendim. Yerli malı,Türkün malı, herkes onu kullanmalı haftasını görkemli törenlerle,Türkiyenin zengin ürünleriyle çoşkulu kutlamalarla yapardık. Sümerbank Mağazalarına koşardık, giysilerimizi, düğün merasimlerimizi oradan karşılardık. Okulda kullandığımız defter,silgi,sobada kullandığımız katı yakıtlarımızı bile ekonomik kullanırdık.Defterlerimizi ve kitaplarımızı çimento torbasının kağıdıyla kaplardık. Evimizdeki suyu,sabunu ekonomik kullanırdık.Yerli Mallar Haftası sadece ceviz,fındık,ıncir gibi ürünleri yeme haftasından öte, kendi üretimiz ürünleri ekonomik kullanırdık, elektriklerimizi,ayakkabılarımızı,önlüklerimizi ekonomik kullanırdık...

    YanıtlaSil
  5. Yerli malı haftası tutumlu olmanın önemini hatırlatırdı. Bilinçli tüketici olmak , sağlıklı besinleri tüketmemizi öğrenmiştik , annelerimiz meyvaları yazdan kuruturdu, pestiller , içecekler hazırlanırdı. Bahçelerimizde her tğrlü yöremize özgü meyvalar yetişirdi.Sağlıklı gıda , vücudumuza yaralı besinler yerdik çöplerimizi kümes hayvanlarımıza verirdik.Doğanın bereketi renk renk , çeşit çeşit, herbirinin şekli değişik , kokuları enfes, tadları farklı meyve 🍇 çeşitlerini ağaçlardan kopararak hissederek alır tadardık. Sebzelerin hepsinin şifası ayrıdır meyveleri kurusu uzun süre saklanırdı.İnsanın aklını başından alan doğanın gizemli bereketi bizlere sunulurdu. İlkokulda yerli malı haftasında hepimiz ayrı meyveyi tanıtırdık . Hiç unutmuyorum ben 🍑 şeftali tanıtmıştım.“Bursanın şeftalisi bir kilodur birtanesi…. Şeftaliyi kim sevmez.Tadına doyum olmaz. “Hala ennsevdiğim meyveler içindedir. Maalesef şimdi çocuklarımızın çoğu meyve yemiyorlar . Vitamin alamadıkları için çabuk hastalanıyorlar. Hocam yaşanmışlıklarımızı anımsattığınız için sağolun .Bu arada bizim nesil hala meyve kurutmaya gayret ediyoruz.🍒🍌🫐🍇🍓🍊🍋🍐🍅🍑🌽🍈Esen kalınız.Fulya Kırımoğlu

    YanıtlaSil