Son yıllarda farklı toplum kesimlerinden CHP’ye eleştiriler yapılmakta ve CHP’nin müzmin muhalefet hastalığının nedenleri araştırılmakta. Bu konuda birçok öneri ve çözüm yolu ortaya atılıyor. Bu eleştiri ve önerilerin birçoğu günü kurtarmaya ve kişisel çekişmeleri, düşmanlıkları kamuoyunun gündemine taşımaktan ibaret. Bazıları ise yalnızca eleştiri yüklü, çözümlerden uzak. Çok azında ise çözüm yolları da önerilmekte. CHP yönetimleri ise yıllardır bu eleştiri ve öneriler karşısında günlük birtakım önlemlerle ve daha çok kişilere odaklı değişimlerle durumu idare etmeye çalışıyor. Kamuoyunda isim yapmış farklı kesimlerden kişileri aday listelerinin ilk sıralarına koyarak halka değiştiğini, eleştirileri ciddiye aldığını göstermeye çalışmakta ve kamuoyunu savuşturmakta parti yönetimi.
CHP gerçekten yenileşmek, değişmek ve halkın isteklerine yanıt vererek ülkenin çığ gibi büyüyen sorunlarına çözüm bulmak istiyorsa öncelikle kişi odaklı politikalardan vazgeçmeli. Önemli olan sistem ve bu sistemi oluşturan anlayış. Eğer sistemi doğru temeller üzerine oturtursanız, doğru kişiler de bu sistem içinde yerini alır. Kişilere odaklı particilik anlayışı, CHP’nin halktan kopmasının önemli nedenlerinden. Bu durum hizipçiliği geliştirdiğinden parti içindeki yetkiyi halktan değil de hizipten alma durumu ortaya çıktı. Böylece parti örgütü hiziplere açılırken halka kapanmakta. Halkın geniş katılımının olmadığı, farklı görüşlere tahammülün gösterilmediği parti örgütlerinin yenileşip gelişmesi de olanaksızlaşıyor. Parti örgütleri halkın istekleri yerine, hizip mensuplarının isteklerini karşılamak durumunda kalıyor.
CHP değişmek, yenileşmek, halkla bütünleşerek iktidara yürümek için ne yapmalı? Bu konudaki çözüm, kendi geçmişinde var. Menderes döneminin baskıcı, dışa bağımlılığa dayalı, yandaş kayırmaları yoluyla yeni milyonerler yaratma uygulamaları halkın adalet duygusunu zedelemişti. İşte, bu koşullarda iktidara karşı gelişen halk (özellikle de gençlik) muhalefetinin en önünde CHP’yi görüyoruz. Basının türlü bahane ve baskılarla susturulduğu, yayınlarının yasaklandığı dönemde genç CHP’lilerin (Bunların başında Bülent Ecevit ve Altan Öymen gelmekte.) Ulus Gazetesi’ni halka, elden dağıtmaları övgüye değer.
Demokrat Parti’nin antidemokratik uygulamalarına karşı CHP, halkın demokratik isteklerinin sesi ve öncüsü oldu. Özgürlüğü savunan CHP, tüm hile ve entrikalara karşın 1957 seçimlerinde % 41,12 oy almayı başardı. Çocukluğumuzda Demokrat Partili bazı yakınlarımız, gurbette bulundukları İstanbul’da Menderes’e birden çok oy vermelerini ballandırarak anlatırlardı. Seçimlerde yapılan hileler övünçle anlatılır; bunun bir uyanıklık, kurnazlık olarak vurgularlardı. Her şeye karşın toplumun özgürlük ve adalet isteklerini sahiplenen CHP için bu seçim sonuçları önemli bir başarı.
CHP’nin en çok oy aldığı seçim 1977’dir. Oy oranı, % 41,39’... Halkla bütünleşen bir CHP ve lideri burada ilgi çekicidir. 1977’ye gelen süreç, 1965 Kurultayı’yla başlayıp 12 Mart muhtırasıyla sürer. 1965 Kurultayı’nda CHP, ortanın solunda olduğunu açıklar. Partinin sola kaymasını sağlayan ekibin lideri Ecevit, Kemal Satır’ın yerine genel sekreter seçilir. Böylece gençlik ve dinamizm, durağanlığa galip gelir.
12 Mart hareketi toplumsal muhalefeti, özellikle de solu bastırmaya yönelikti. Muhtıra verildiğinde Bülent Ecevit, CHP genel sekreteriydi. Askeri darbeye “Muhtıra bana verildi.” diyerek ilk karşı çıkan siyasetçi Ecevit’ti. Muhtıra sonrası kurulan Erim (CHP üyesiydi.) hükümetine CHP’nin destek vermesine de karşı çıktı Ecevit. Bu nedenle de genel sekreterlik görevinden ayrıldı. Bu davranışı, Ecevit’i darbeye karşı demokrasiyi savunan lider konumuna yükseltti. 14 Mayıs 1972’de ise CHP genel başkanı oldu. 1973 seçimlerine gidilirken darbecilere karşı demokrasi ve özgürlük bayrağı CHP’nin elindeydi.
CHP’nin, “Ne ezen ne ezilen; insanca, hakça bir düzen! Toprak işleyenin, su kullanın.” sloganlarında ifadesini bulan ve simgeleşen sol programı liderini de “Halkçı Ecevit” yapmıştı. Bu solcu söylem, geniş halk kitlelerini CHP’ye yönelterek halkın solu benimsemesini sağladı. Ayrıca emekçi kesimlerin politize olması da ilgi çekici. Bu yükseliş ve değişimde CHP’nin daha solunda gelişen sol hareketlerin de önemli etkisi, katkısı olduğunu söylemek gerek.
Yine bu dönemde parti kadrolarındaki gençleşme önemli. Yıllardır milletvekili olan ve partinin yönetim kadrolarını işgal eden, halktan kopuk, üretkenliğini, mücadele azmini yitirmiş kişilerin yerine heyecanlı gençlerin gelmesi örgütsel bir devinim yarattı.
1973 seçimleri sonrası kurduğu koalisyon hükümetinde Kıbrıs, haşhaş ve kıta sahanlığı gibi konularda ulusal çıkarları savunan kararlı tutum, CHP’ye güç kattı.
Kısacası; 1977’ye uzanan süreçte darbeye karşı demokrasiyi, sağcı sömürü düzenine karşı solculuğu, durukluğa karşı devingenliği, emperyalizme karşı ulusalcılığı savunan CHP halkın ezici siyasal desteğini alarak iktidara yürüdü.
Bu süreçte bir dikkat çekici durumu da paylaşmamız gerekiyor. 1973 seçimlerinde din sömürüsünü politik merkezine oturtan bir MSP vardı. Bu seçimlerde % 11,8 oy alarak koalisyon hükümetlerinin değişmez ortağı oldu. Bu hükümetler döneminde imam hatip okulları kuruluyor, devlet içinde irticacıların kadrolaşmaları da sistemli olarak sürüyordu. 1977’de MSP’nin oyları % 8,57’ye gerilerken CHP’nin oyları % 41,39’a yükseldi. Din sömürüsüne dayalı siyasal anlayış; ulusalcı, solcu, özgürlükçü, emeği savunan siyasal anlayış karşısında yenilip geriledi.
Bugün siyasal değişimi dinsel iletilerde arayan bazı CHP’lilerin bu tarihsel durumu göz önüne almaları gerekmez mi? Çözüm, CHP’nin tarihindedir, popülist politikalarda değil.
Adil Hacıömeroğlu
28 Ekim 2010
Not: 1 Kasım 2010 tarihli Ulus Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
Yazılarımı http://adiladalet.blogspot.com
adresinden okuyabilirsiniz.