KÜRT YAPTIRIMI

19 Ekim 2009 Pazartesi günü Irak’ın kuzeyinden gelen otuz dört PKK’lı Türkiye’nin gündemini değiştirdi. Ülkemiz gündemi çok çabuk ve anlaşılmaz bir biçimde değişiyor. Her gündem değişiminde ulusumuz biraz daha kan kaybediyor. Buna koşut olarak da toplumumuzun umutsuzluğu giderek artıyor.

PKK’lıların Türkiye’ye gelmesi, bölücüler tarafından büyük bir gösteriye dönüştürüldü. DTP sözcülerinin yaptıkları açıklamalar, kışkırtıcıydı. Hükümet kanadının teslimiyete varan şaşkınlığını ise anlamak olanaksız. Muhalefetin sert çıkışları ise ne yazık ki basın yayın organlarında fazlaca yer bulamıyor.

“Demokratik Açılım” diye başlayan bu süreci kim ya da kimler belirliyor? Sürecin belirleyicisi ABD’dir. İkinci önemli aktör ise İmralı sakinidir. İmralı’dan gelen iletiler, talimatlar ve öneriler sürecin yönünü tayin ediyor. İktidar partisi ise teslim olmuş, ulusal çıkarları bir kenara bırakmıştır. 19 Ekim günü aslanın kediye nasıl boğdurulmaya çalışıldığını ibretle izledik.

Peki, o gün neler oldu? Öncelikle PKK’lılara teslim olma direktifinin İmralı’dan verildiğini söyleyelim. Teröristlerin geliş zamanları belli olduktan sonra, hükümet harekete geçti. Kendilerinin teröre karşı zafer kazandıklarını belirten açıklamalar birbirini izledi. Ülkeye barış geleceğinden dem vuruldu. Teröristleri, Şırnak vali yardımcısı başkanlığında bir “sivil” heyet karşıladı. Heyetin sivil olması medyada özellikle vurgulandı. Nerdeyse bunun büyük bir devrim olduğu söylenecekti. Vali yardımcısı teröristleri “Hoş geldiniz.”diyerek karşıladı. PKK’lıların tutuklanmaması için sınır kapısında mahkeme kuruldu. Yargıcın avukatlara yönelik “Suça konu kelimeler kullanılmasın. Üsluplara dikkat edilsin. Bu kritik süreçte, kimse zor durumda kalmasın (Milliyet).” uyarısı ise dikkat çekiciydi. Bölücülerin ısrarla söyleyip vurguladıkları “Sayın Öcalan” ifadesi tutanaklara geçirilmedi. Bölücülerin tutuklanmaması için gereken her şey yapıldı.

Yukarıda anlattıklarımız, tüm ulusun içini kanatan bir durumdur. Devlet, üç beş çapulcunun karşısında küçük düşürülmüştür. Hukuk, ayaklar altına alınmıştır. Bu tutumla da suç işleyenlere cesaret verilmiştir. Son yıllarda yargıya yapılan saldırı ve müdahaleler istenilen sonuca vardırılmıştır. Cumhuriyet’in savcıları, Cumhuriyet’i koruyamaz duruma getirilmiştir. Bir mahkeme düşünün ki, sanıklara tutuklanmaktan nasıl kurtulacaklarını telkin ediyor; onlara ifade için yol gösteriyor. Böyle bir yargı organının tarafsızlığından, adaletinden söz edilebilir mi? Böylesi tutumlar, halkın yargıya olan güvenini sarsmaz mı?

Gelen kişilerin sürekli zafer işareti yapmaları çok anlamlıdır. Bölücü örgüt iddia ve isteklerinden geri adım atmamıştır. Aksine, bundan böyle iddia ve isteklerinde daha da ısrarcı olacaktır. Çünkü olmazı, olur kılmıştır PKK. Bundan sonra dudak uçuklatacak isteklerine de hazır olalım. Yargının ve idarenin, Habur sınır kapısındaki durumu içler acısıydı. Bu da bölücüleri ve onların destekçilerini cesaretlendirecektir.

DTP’nin birçok ilde gösteriler yapması ve teröristleri seçim otobüslerine çıkarıp mitinglerde takdim etmesi manidardır. Bu gösteriler sırasında Ahmet Türk’ün şu sözleri dikkat çekicidir: “Türkiyeli kardeşlerimize seslenmek istiyorum. Korkmayın, korkularınızın esiri olmayın. Kürtlerin özgürleşmesi sizin de özgürleşmenizdir.” Daha önceleri gerek RTE gerekse DTP, “Türk” kimliği yerine “Türkiyeli” kimliğinin getirilmesini ısrarla savunmuşlardır. Ahmet Türk konuşmasında “Türkiyeli kardeşlerimiz…” derken Kürtleri, “Türkiyeli” kavramının dışında tuttuğu anlaşılmaktadır. Bu, daha da açık olarak nasıl söylenebilir ki?

Başbakan’ın 20 Ekim’de parti grup toplantısındaki şu sözlerine okuyucuların dikkatini çekmek istiyorum.: “Şunu açık, net söylüyorum; bazı medya grupları bu sürecin İmralı’dan yönetildiği mahiyetinde ifadeler kullanıyorlar. Ben, o medya mensuplarını buradan bir şeyi hatırlatarak uyarmak istiyorum; adama sorarlar, acaba on bir on iki yıldır orada değil miydi? Niçin böyle bir adım atılmadı?” Konuşmada “Orada değil miydi?” denilen kişi, Öcalan’dır. Yani burada yapılan işin itirafı vardır. “İmralı’dan talimat alınıyor.” sözlerinin onaylanmasıdır, doğrulanmasıdır bu.

Buna, “Kürt açılımı” değil, “Kürt yaptırımı” demek gerekir. Çünkü küresel güçler ve İmralı söylüyor, “açılımcılar” da bu yaptırımları uyguluyor.

İktidar partisinin böylesine teslimiyet içinde bulunmasının nedeni nedir? Neden, tarihsel misyonundadır. Tarihi boyunca Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı mücadeleyi şiar edinmiş ve bu mücadelede her türlü yolu mubah sayan bir siyasal anlayışın geleceği nokta burasıdır. Türkiye, küresel oyunlara, erken seçime ve RTE’nin cumhurbaşkanı olma isteğine kurban ediliyor.

Adil Hacıömeroğlu
21 Ekim 2009

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder